24 Mart 2010 Çarşamba

KAYIP DÜNYANIN İNSANLARI

KAYIP DÜNYANIN İNSANLARI





Zamanın neresindeyiz? Bu insanlar ne yapıyor, ne düşünüyor ve yaşamın neresindeler? Kentlerdeki yaşam insanları nasıl etkiliyor? Kırsal bölgelerden şehirlere göç eden ve şehir hayatının keşmekeşliğinde kaybolan var olmaya çalışan insanlar acaba toplumsal sorun mu yaşıyor?… Zamanın insan yaşamındaki önemini biliyormuyuz? Geçmiş ve gelecek kaygısıyla zamanı hoyratça kullanıyormuyuz? Zaman insan yaşamının neresindedir? Zaman ve zamanı kullanmakla ilgili soruları çoğaltabilir ve bu sorular üzerinde ki düşüncelerimizi sıralayabiliriz.

Evet kentlerdeki kırsal kesim, moda tabiriyle varoştaki yaşamın zorluğunu gününü gün eden, laylalarda eğlenen, daha küçücük yaşta şirketleri, yatları, katları olan biliyor mudur acaba? Zaman ve yaşam iç içe!...Yaşam ve zaman kavramları üzerinde biraz sosyolojik, biraz da felsefi düşünülmesi gerekir. Nereden geldi aklıma bilmiyorum ama sanırım zamanı ve yaşamı iyi kullanamadığımızı düşünmeye başladım. Dünya ya bir göz attığımız da kültürel farklılıklar ve doğanın hoyratça kullanılması insanları bir araya getirmesi şöyle dursun tamamıyla orman kanunlarının uygulanır olduğu gözlerden kaçmaz. Her ülke var olduğunu göstermeye çalışırken iç sorunları ile mücadele etmektedir. Hele hele bizim gibi gelişmemiş ve ekonomisi dışarıya bağlı ülkelerde vatandaş zamanı nasıl kullandığını düşünemez bile…. Televizyonlara çıkan işin ehli insanlar çoğu konularda ahkam keserler. Bilmezler ki yoksul insanlar için zaman ve yaşamın hızla akıp gittiğini.

Zengin için öylemidir ya!.. Onlar için zaman ne kadar değerlidir. Harcayacak ve boş geçirecek zamanları yoktur. Onlar zamanın yetersizliğinden şikayet ederler. Yaşamlarını daha daha nasıl zenginleştirebiliriz diye düşünürler. Onlar için zaman paradır. Çıkıp kanallarda boy göstermek verip veriştirmektir.

Yoksul için öylemidir ya!..

Yaşam ve zaman onlar için günü kurtarmaktır. O gün karnının doymasıdır. Düşünceleri yalnızca kaderlerine boyun eğmektir. Gelecek kaygısıyla yok olmaktır.

Gelecek ve mutluluk =yaşanmamış yaşam.

Sorumlusu kim???.....

Şimdi hepimizin yaptığı Çocukluğumuzda okuduğumuz polyanna gibi hayatta bazı şeylerin istenildiği gibi yolunda gitmeyebilir düşüncesiyle ne olursa olsun mutluluk oyununa devam etmek midir yaşam?...

Zaman içinde kaybolur gider insan. Ne dramlar ne acılar yaşanır. Sadece medya için malzemedir kayıp zaman içindeki insanlar. Ben buna kayıp dünyanın insanları diyorum ya siz?!!!

24.03.2010

Nermin AYDINLI

15 Mart 2010 Pazartesi

KADINA ŞİDDET

KADINA ŞİDDET

Şiddet kelimesi çok ürkütücü hele hele kadına ve çocuğa olan şiddet kavramı ise ne kadar vahim değil mi?...Şiddet yaşamın her alanında görülen ve giderek yaygınlaşan toplum sorunudur. En yaygın şekilde görüleni ise erkeğin kadına, çocuğa ve güçsüze karşı olanıdır. Kadına yönelik şiddet, ne kadar gelişmiş, çağdaş olursa olsun kısaca tüm dünya da ve kültürlerde sınır tanımıyor. Az gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmiş ülkelerde de kadınlar eşi tarafından şiddete maruz kaldığı araştırmalarla saptanmıştır.
Şiddet bireyi fiziksel, duygusal ve sosyal yönden ciddi şekilde etkilemekte ve büyük problemler yaşamasına neden olmaktadır. Aile içi şiddet toplumun kültürel değerlerinden dolayı bir çok toplumda kabul edilebilir davranış olarak algılanmakta ve evliliğin getirdiği sıradan bir özellik olarak görülmektedir.(Ülkemizde kocadır döverde, severde vs..)
Toplumun kültürüne, yasal düzenlemesine, kadının eğitim ve ekonomik düzeyine göre kadının şiddete bakış açısı değişmektedir. Bilhassa ülkemizde ekonomik sıkıntının yanı sıra halen cahiliye dönemlerini andıran berdeller ve namus kavramları genç kızlarımızın, kadınlarımızın ölümlerine yol açmaktadır.
Toplumdaki şiddet olaylarının azaltılmasında konuyla ilgili toplumsal duyarlılığın arttırılması gerekir. Bu konuda kadınlarla ilgili meslek grupları ile kadına yönelik çalışmalar yapan STK’lara büyük görev düşmektedir. Ayrıca medyanın iyi bir şekilde kullanılarak şiddet içeren film, ve görüntülere yer verilmemesi gerekir. Toplumsal içerikli ve aile kavramlarının önemini belirten proğramlara yer verilmelidir.
Şiddetin tanımı ve şiddeti içeren durumlar konusunda eğitimlerin yanı sıra yasal düzenlemelerin de caydırıcılığı olmalıdır.
En önemlisi ise, şiddete uğrayan kadının güvenebileceği, kendisine her konuda yardımcı olabilecek kurumsal hizmetler yaygınlaştırılmalıdır. Artık toplum olarak uçuruma çeyrek kala hayal ve senaryolar dünyasından, sen, ben çatışmasından çıkıp gerçekten ülkemizi ilgilendiren konular üzerinde kafa yormamız gerekmiyor mu?..

Ne mutlu bir Atatürk yetiştiren Türk kadınına, ne mutlu O’na sahip olan Türk milletine…
14.03.2010
Nermin AYDINLI

3 Mart 2010 Çarşamba

ÜLKE TOZ DUMAN

Ülke toz duman. Vatandaşın bir bölümü tedirgin, bir bölümü ise duyarsız. Her şey allak pullak. Siyasi irade bütün kurumlara gücünü gösterme çabasında. Her şey ve herkes sorgulanır hale geldi. Elbette suç unsuru varsa sorgulanmalı ama bu şekilde değil. Bu ülkenin hukuku ve yasaları doğrultusunda yapılanlara kimse karşı çıkmaz. Ama sadece iddialarla insanlar suçlu muamelesi görerek damlara tıkılmaz. Siyaset kati suretle yargıya müdahale etmemeli. Siyasilere halkın vermiş olduğu yetki Ülkenin kurumları yıpratılsın diye verilmez.

Vatandaşı sıkıntıya sokmak,

Yoksul bırakmak,

Korku terörü yaratmak,

Ülkenin ordusunu yıpratmak,

Ülkenin Yargısına güvensizlik yaratmak,

Köşe yazarlarına göz dağı vermek,

Sorunlara çözüm yerine çözümsüzlük getirmek midir demokratikleşme?

Türk milleti vatanına, ordusuna sadıktır, kimse bu duyguları yok edemez.

Bir ülkenin gücü olan ordusunun ve hukukunun yıpratılması ne demektir?

Avrupa basını bile şaşkınlık içinde Türkiye meçhul istikamete gidiyor diye başlıklar atıyor. Ordunun yerine acaba nasıl bir güç oluşturulmaya çalışılıyor? Türkiye nasıl bir tarihi değişime doğru gidiyor? Ne demek eskimiş ve kalıplaşmış? Değerlerimizin yıpratılarak yapılanların tümü demokratikleşmek midir? Bu yapılanlar da sivil darbe değil midir?

New York Times, da yer alan bu yazı ne kadar vahimdir.

"Milyonlarca laik, otoriter Başbakandan korkuyor"

"Türkiye şimdi, ülkenin otoriter Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın haklarını çiğnemesinden korkan milyonlarca laik Türk'te derin bir kaygı yaratarak meçhul bir bölgeye doğru ilerliyor."

"Başbuğ'un Erdoğan ile iyi bir ilişkisi var"

Tabi ki devlet yönetimi ile ordumuzun iyi ilişkileri olmalı ama bu şekilde değil.

Erdoğan'a karşı koyacak tek kalan kurum olan yargının, "yakında, İslamcı destekçilerinin ellerine geçmesi" endişelerini de aktardıktan sonra "Sayın Erdoğan, kazançlı çıkmasından mutlu olacak olanlar bile kendisi için otoriter eğilimleri olan kusurlu bir lider olduğunu söylüyorlar" diye yazdıktan sonra Doğan Yayın Grubu'na getirilen para cezasını örnek gösterdi.

Türkiye’yi yakından takip eden Avrupa Türk ordusunun dünya’nın ABD’den sonra 2.ordusu olduğunu biliyorlar ama bizler maalesef yok etme peşindeyiz. Stratejik değere sahip olan Türkiye herkesin ağzını sulandırıyor. Akbabalar pay alacağı günleri bekliyor. Haydi bakalım yaşayıp neler olacak göreceğiz!!!...


03.03.2010
Nermin AYDINLI