5 Mart 2014 Çarşamba

SİVİL TOPLUM VE SİYASET!

 
Sivil Toplum nedir? Sivil Toplumun faydaları nelerdir? Günümüzde yaygınlaşan, sık sık konuşulan sivil toplum nasıl olmalıdır ve bir ülkenin gelişiminde ki rolü nedir sorularına yanıt aramadan önce, ülkemiz de büyük göç alan metrepol kentlerde çoğunluğu köy ve kasaba derneklerinin oluşturduğu, ortak paydalarının karşılık beklemeksizin yardımlaşma ve dayanışma olan ve birbirleriyle iletişim kurma, kaynaşma, gelenek ve göreneklerini yaşatmak amacıyla kurulan pek çok Sivil Toplum Kuruluşları (STK), yani dernekler vardır.

Sivil Toplum; insanların tek tek yapamadıklarını beraber yapmasıdır. Yani birlikteliği, gönüllülüğü ve dayanışmayı temsil eder. 21.yüzyılda önemli bir kavram olan sivil toplum, akademisyenlerin yanı sıra buralara gönül verenlerin de tecrübelerinden yararlanılması gereken yerlerdir. Meslek odaları, sendikalar, vakıflar ve hemşehri dernekleri Sivil Toplumu oluşturur. Sivil toplum bir ülkede demokrasinin ve ekonominin gelişmesinde etkili olup, aktif vatandaşlık anlayışını da beraberinde getirir. Sivil toplum, devlet-toplum, birey ilişkilerinin demokratik bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynar.

İnsanların gönüllü olarak bir araya gelmesiyle bir şeyleri yapmak için kurulan sivil toplumların en büyük sıkıntısı finansman sorunudur. Üye aidatlarıyla ayakta durmaya çalışan dernekler vizyonlarını belirleyemediklerinden dolayı da sıkıntılar çekmektedir.

Türkiye’de günden güne sayısı artan STK’ların etkili oldukları söylenemez. Yani, STK sayının yüksek olması, sivil toplumun Türkiye'de etkili olduğu anlamına gelmez. Sivil toplumun hem örgütsel yaşam olarak, hem demokratik yönetim tarzı olarak beraber düşünülmesi gerekir. Sivil toplumlar dostluk ve arkadaşlıkların kurulduğu, acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı ortak yerlerdir.

Her ne kadar ülkemiz de boşa harcanan zaman olarak görülse de insanların boş vakitlerini randımanlı ve yararlı bir şekilde geçirmesini sağlayan STK’lar topluma yararlı bireyler kazandırır. İçe dönük yaşantımızı dışsallaştırır ve aktiflik sağlar.

STK’ların maddi çıkarı olmaz. Bazı STK’ların hedef kitlesi kuruluş amaçlarında belirlenen kitleler olup, belirledikleri alan dışında bir şey yapamazlar hele hele hemşehri dernekleri olan sivil toplumlar içe dönük çalışırlar.  Bu da şu soruyu akla getirir. STK’lar gönüllümü yoksa profesyonel mi olmalıdır? STK’lar hem gönüllü, hem de profesyonel olmalıdır. Profesyonellik fazla katılım sağlamaz. Sadece gönüllülük de finansman sorununu halletmez. Bu nedenle ikisi de ayrı ayrı düşünülemez. Güven ilişkisine dayanan sivil toplumlar da maddi-manevi lafı olmaz. Sivil toplum aktif ve sorumlu vatandaşlığın yaşama geçtiği alandır. STK’lar siyasi otoritenin baskısından uzak, kamusal alanda gönüllülük esasına dayanır. STK’lar çoğulcu demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişi sağlar.

Yani; katılımcı demokraside birey, kendine yeni yaşam kalıplarını birey olarak değil, STK’lar sayesinde siyasi partilere girmeden de sağlayabilir. Peki o zaman Sivil Toplum Kuruluşları siyasette yer almalımıdır?

Aynı coğrafyada yaşayan insanların kaderlerini belirleyen kural ve kararlarla ilgilenmeli ve bunların oluşturulmasında aktif rol almalıdır. Yani, pek çok sorunların çözümü konusunda devlet imkanlarını hizmete sunabilecek kişilere de ihtiyaç vardır. STK’lar aşırıya kaçmadan ve bir yerlere gelebilmek için her yolu mübah saymadan içlerinde siyasette olmak isteyenleri yönlendirmeli, sempati duydukları partiler de, bu kişilere kucak açmalıdır.STK tecrübesiyle siyasete giren kişiler, gerek üretkenlik gerek insan ilişkileri bakımından daha başarılıdırlar. Ayrıca STK’lar birilerinin de siyasi ikbal elde etmek için kullanılan araca dönüşmemelidir. STK’lar hiçbir partinin himayesinde olmamalıdır! Çünkü, STK’lar siyasetin vesayetine girdiği an Sivil Toplum olma özelliğini kaybetmiş olur!                                                                                                                             

Bireysellikten toplumsallığa geçişi sağlayan STK’lar da kişi yurttaşlık bilincini kazanır. Her ne kadar günümüz de siyaset ve STK birbiriyle özdeşleşmiş olsa da, art niyetlilerin arka bahçesi olmayan ve hukukun üstünlüğüne, temel insan hak ve özgürlüklerine, katılımcı demokrasi ve laikliğe inanan, evrensel değerler çerçevesinde devletin bütünlüğünü bozacak ayrımcılığa girmeyen STK’lar tarafından halkın talepleri ifade edilebilir ve haklar korunabilir.

Ülkemizde STK ve partiler birbirlerinden faydalanma yöntemini bilmediklerinden kuruluş amaçlarının dışına çıkan  STK’lara vatandaşlar  sıcak bakmamaktadır.

Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetimler üzerindeki etkinliği ne kadar güçlü olursa ülkeler daha çağdaş ve demokratik hale gelir. Bu nedenle STK’lar demokrasinin olmazsa olmaz unsurları olarak toplumsal hayatımızın odak noktasında yer almalıdır.

SON SÖZÜM: Eğer seçilebilecek yerlerde olamadıktan sonra yani, siyaset yolunu açmayan partilerin durduk yerde sesli enstrümanı olunmamalıdır!

 

Nermin AYDINLI

22 Nisan 2013 Pazartesi

“Bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı”

Hani bazı olaylar vardır iz bırakır ve sarsılırsınız. Belki başkaları için yıkıcı değildir ama sizin içinizde fırtınalar estirir ve isyan edecek hale getirir. İşte son yaşananlar tam bu düzeyde. Türkiye’de vefasızlık, değeri bilinmeden insanı kahreden ilgisizliğin ardında ihanet!
Bunları söylerken;
Ülkenin dört bir tarafı işgal edilmiş, içerden hainlerden destek bulmuş Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden bağımsızlık mücadelesiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Padişahlıktan Cumhuriyete, Şeri hukuktan Medeni hukuka, kulluktan vatandaşlığa, kadının toplumda yer almasını sağlayacak seçme ve seçilme hakkı tanınması en büyük hak değil de nedir sizce? Türkiye Cumhuriyeti devletinin her türlü imkanlarından yararlanılarak intikam alınırcasına olan bu hareketleri içime sindiremiyorum!
Her şey yavaş yavaş, alıştıra alıştıra ortaya atılıyor ve arkasından uygulamaya geçiliyor. Şehit kanı dursun, analar ağlamasın derken, bir hain, bir terörist, bir caniden nasıl medet beklenir!
10 yıl evvel bunların olacağı söylenseydi hepimiz birden ‘hadi oradan’ derdik. Maalesef senaryo olarak gördüğümüz ve sistemli bir şekilde uygulanan Türkiye üzerinde ki oyunlar bir bir gerçekleştiriliyor. Herkesin ilgisi hainlerin üzerine çekilmişken bazı kurum ve kuruluşlarla ilgili çalışmalar sessiz ve sedasız uygulamaya konuluyor. TC. yani Türkiye Cumhuriyeti yazısından rahatsızlık duyularak bir bir kaldırılması ve ardından Türk Bayrağının neredeyse suç unsuru sayılır hale getirilmesi Türk milleti için ne kadar onur kırıcıdır.
Bayrak bir ulusun onurudur, kayıtsız şartsız egemenliğin, barışın ve geleceğin sembolüdür. Bayrak bir bez parçası değildir. Temsil ettiği en üst düzey de bir ulusun sembolüdür.
Be hey vicdansızlar, yediğiniz ekmeğin, soluduğunuz bu havanın kimlerin sayesinde olduğunu ne çabuk unuttunuz!
Belki fark etmiyorsunuz ama, bu vatan bu günlere kolay gelmedi! Yüz binlerce insan bağımsızlık ve senin iyi, özgür yaşaman için şehit düştü.
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır"
“Bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” diyen, Mehmet Akif ERSOY vatanın ve bayrağın kutsallığını ne kadar içten ve yalın bir dille anlatmış.
Şehit kanlarıyla sulanan bu vatanın her bir karış toprağında şehitlerimizin hakkı olduğunu hiç kimse unutmasın! Şanlı geçmişi ve kahramanlıklarla destanlar yazan Türk toplumu tarih sahnesinde hak ettiği yeri en son Vatanımız olan bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti devletini kurarak seçkin yerini almıştır.
Türk ulusu olarak isteğimiz kutsallığına inandığımız vatanımız üzerinde hain emelleri olanlara fırsat verilmeden, kardeşlik ve barış içinde hiçbir ayrım yapılmadan yaşanmasıdır. Bu nedenle; en son halkın ikna edilmesi için Akiller diye oluşturulan heyetin ülkenin dört bir yanına dağılmasıyla Türk Milletinin birikim ve hassasiyetlerini zorlamış ve bu durum tehlikeli bir sürece doğru gitmektedir!
Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin temel değerlerine zarar verecek kararlardan karar vericiler bir an evvel vazgeçilmeli, yaşanması muhtemel olaylara meydan vermeden Akiller adını verdikleri grubun geri çekilerek çözümün üç beş çapulcudan oluşan PKK ve ülkemiz üzerinde hain emelleri olanlarla değil, istikrarlı bir mücadeleyle Türk Ulusunun desteğiyle çözüme gidilmelidir!
SON SÖZÜM: Şu günlerde kıymetini anlamasak da, ihanet içinde olsak da Türk Ulusu olmamızı, cennet vatanımızda şanlı bayrağımızın altında yaşamamızı M.Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları ve bütün şehit ve gazilerimize borçluyuz. Bize düşen görev Türkiye Cumhuriyetini ilelebet yaşatmak ve korumaktır.
22.04.2013
Nermin AYDINLI

10 Nisan 2013 Çarşamba

AKİLLER HEYETİ



Devlet erkanı bu işin içinden çıkamayınca ‘Akil Adamlar’ adını verdikleri akiller grubu oluşturuldu. Ve şimdi ülkemizde akil olanlar, akil olmayanlar diye ikiye ayrıldı. Hukukçuları olmayan bu komisyonda; Sanatçısından gazetecisine, eski solcusundan, liboşundan, sağcısına,  Atatürk’e alerjisi olanından yetmez ama evetçisine, ülkemizi bölmek isteyen teröristinden yandaşına, bayrağımızdan rahatsız olanından, bir adet profesörüne kadar kimler yok ki! Ülkenin hakkında karar verecek 63 kişi! Demek ki, seçip gönderdiklerimizin aklı yetmemiş olacak ki akıllılardan oluşan bu heyeti kurmayı düşünmüşler!

Eh ne diyelim hayırlı olsun!

Bu komisyona umut bağlayanlar ülke yararına olumlu kararlar çıkmasını beklemesin. Çünkü bu grubunun birçoğu tarafı belli olan, bir kısmı da işin içinde olmak için olanlar. Bu zatı muhteremler ülkemizin dört bir yanına gidip çözüm sürecini, yeni anayasayı başkanlık sistemini allayıp, pullayıp anlatacaklar. Karşı çıkanları belki de ülke menfaatini düşünmeyenler, barış sürecine engel olanlar diye ilan edecekler. Kısaca verilen görev doğrultusunda yapmak zorunda olduklarını yapmaya çalışacaklar!

Yıllarca bu ülke, terör belasından kurtulmayı ve barışın gelmesini elbette istedi. Kimsenin bunlara itirazı yok. Ama, tekrar tekrar dile getirdiğim gibi Ülkemizin kaderi vatanımız üzerinde hain emelleri olanların, işbirlikçilerinin iki dudağı arasında olamaz!

Hala anlamış değilim! Koskoca bir devlet nasıl olurda İmralı’da yatan katil ile işbirliği yapar. Nasıl olurda suç sayılması gerekirken Öcalan’a methiyeler düzülür ve mektuplar havalarda uçuşur. ‘Ölenler öldü, bundan sonrasına bakalım’ mantığıyla hareket etmek şehitlerimize vefasızlık, ailelerine de haksızlık değil mi?

Allah aşkına birileri bunun mantığını bir söylesin!

Ayrıca iyi terörist, cici terörist, dağda geri hizmette olan terörist, adam öldürmemiş terörist vs. sözlerle teröristlerde aklandı ya başka söyleyecek bir söz kalmadı!

Teröristlerin silahlı mı, silahsız mı ülkeyi terk edeceği konusunda sanırım bir fikir birliği oluşmadı! Akil olmasak da acizane bir önerim size; nasıl olsa Habur’da bunlar davullu zurnalı karşılandı, yine törenle ve VİP hizmetiyle gönderilsin ne dersiniz?

Güzel ülkem ne hale geldi! Vatandaş unutuldu. Atatürk İlke ve Devrimleri yasada olmasa da uygulamada bir bir yok edilmeye çalışılıyor. Kurum ve kuruluşlardan birer birer TC’ler kaldırılıyor. Kadına şiddet artıyor. Sokaklarda öldürülen kadınlar film gibi ekranlarda gösteriliyor. Vatandaşın ilgisinin başka yöne çekilmek istenircesine diziler birbirleriyle yarışıyor. Zengin, fakir arasında uçurumlar oluştukça oluşuyor. Vekiller bir bir üstüne kendilerine kıyak geçerken emekli- çalışan kendi kaderine terk edildi ki hali bile sorulmuyor…

Halkımız kendi kaderiyle baş başa kalmışken neyse ki,  Akiller Heyeti ülkemizin bu sorunlarına da bir çözüm bulur ne dersiniz?

SON SÖZÜM: Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ufku o kadar genişmiş ki o gün yaşadıklarını, ileride de yaşanabileceğini düşünerek ülkemizi emanet ettiği gençlere yol gösterici sözleri olan Gençliğe Hitabesini bir kez daha hatırlayalım ne dersiniz?

Ey Türk Gençliği!
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927



8.4.2013
Nermin AYDINLI


13 Eylül 2012 Perşembe

KISMEN ÖZGÜR...

Sorunlarımız çığ olmuş vatandaş ise suskun, tepkisiz veya korkudan ne yapacağını bilmiyor! Türkiye Şehitlerine ağlıyor! Kimi sessiz tepkili, kimisi ise bayrağını alıp sahiplenmeye çalışıyor. Popiler kültür denilen illet sarmış ülkemizi. Medya verilen görevi layığı ile yapıyor ve günleri lay lay lom’la geçiştiriyor. Ülkemiz kaynıyor! Korku sarmış insanları ‘bana dokunmayan bin yaşasın’ diyerek perde aralığından izler olmuş olanları! Afyon’da ki patlama halen muamma! Şehitlerimizin cenaze törenleri yapıldı mı bileniniz var mı? Ailelerin feryatlarını duyanınız var mı? Evlatlarının paramparça olduğunu bilmek ne kadar acı değil mi? Bunun sorumluları kimse ortaya çıkmalı elbette! Lakin, kelime kalabalığı yapılmadan iktidarı ve muhalefeti birbirlerini suçlayıcı ifadeler yerine bir an evvel olay aydınlatılmalı ve acılı ailelerin yaraları sarılmalıdır. Yeter artık! Bu çocuklar bir bir hayattan koparılıyor neden? Bunun vebali çok ağır! Şunun da bilincindeyiz elbette; hainler terörü bilinçli tırmandırıyor ki, ‘yeter artık masaya oturulsun’ denilmesini bekliyorlar. Yok öyle bir şey! İlkönce mecliste ki uzantıları ile ilgili gereken yapılmalıdır. Feryat figan edecekler, etsinler! Bu kadar gencecik insanların hayatlarını neden ve niçin yok ettiniz diye sormak lazım? İnsanımız yoksulluktan inim inim inlerken Suriyeli mültecilerin yemek listesi yayınladı. Şok olmamak elde değil! Türkiye’ye gelen Angelina Jolie, ''Türk hükümeti büyük cömertlik göstererek bu olağanüstü kampı kurmuş. Türk hükümetine bu konuda minnettarım. Bu örneğin büyük bir cömertliği gösterdiğinin farkındayım. Suriye halkı bu cömertliği hak ediyor. Gerçekten çok etkileyici” demiş. Tamam, gerekli özen gösterilsin de birazcık da kendi vatandaşımıza ve askerlerimize gösterilse bu özen ve cömertlik! Kime göre, neyi kim hak ediyor bunu sormak lazım! İnsan hakları ve demokrasi vatanına, bayrağına sahip çıkan Türk Ulusuna gelince mi olmuyor? Ayrıca demokrasi havariliğine soyunan Amerika, neden PKK terörü ile ilgili gerekenin yapılmasına izin vermiyor? Ya da Türkiye Amerika’nın eyaleti oldu da bizim mi haberimiz yok! Ayrıca; Amerikalıların biri gidiyor, biri geliyor nedir bunlarda ki Türkiye merakı! Suriye belasını başımıza saran Amerika ile olan ilişkilerimiz gizli tutuluyor. Hatay kampında olan Suriyeli muhaliflerin kontrolü amacıyla yapılan bu ziyaretler ile ilgili bir açıklama yapılmadığı gibi oralar da neler olup bitiyor sır gibi saklanıyor! Kanayan bir yara olan PKK terörü ile Suriye meselesi birleştirince ülkemiz de çıkılmaz bir hal aldı. Kapalı kapılar ardında nelerin pazarlığı yapılıyor? Kendi iç sorunları ile uğraşan muhalefet ise yetersiz! Sanki tek partili sistem de yaşıyoruz! Freedom House adlı örgüt; “Dünyada Özgürlük 2011” raporunda 1193 ülke’de yaptığı araştırma da, “özgür”, “kısmen özgür” ve “özgür” olmayan kategorileri altında üçe ayrılmış ve Türkiye, bu raporda “kısmen özgür” ülkeler kategorisinde yer alabilmiş.(Bianet.org) Kısmen özgür bir ülke de demokrasi ve adaletten söz edilebilir mi? SON SÖZÜM: Türk Ulusu ülke bütünlüğünden asla vazgeçmeyecektir. 13.09.2012

7 Eylül 2012 Cuma

Değinmeyelim!

Ülkemiz mahşer yeri, her yer kan kokuyor. Yetkililerce yapılan açıklamalar ise inandırıcı değil, nerdeyse ‘olağan bunlar, ne feryat figan ediyorsunuz’ niteliğinde! Doğu, güney doğudan gelen şehit haberleri derken, Afyon’da ki TSK’nın mühimmat deposunda ki patlama sonucu 25 askerimizin şehit haberi yüreklerimize ateş düşürdü. Bu bir facia! Korkunç! Ulusal Kurtuluş savaşında önemli bir yeri olan Afyonkarahisar bugün kan gölüne döndü. Bu patlama şüphelerle dolu! Hele hele şehitlerimizin tane olarak anılması ne kadar incitici değil mi? Günlük sorunlarını unutan insanlar kaygı ve endişe içinde. Arap baharının sonucu sanki ülkemizin üzerinde estirilmeye başlandı ve bilerek psikolojik savaşla halkın umutlarının yitirilmesi isteniyor! Hiç değinmeyelim! Ülkenin ekonomik durumuna. Değinmeyelim! Vatandaşın geçim derdine. Değinmeyelim, Lozan’da yapılamayanın bu gün savaşsız bir şekilde ülkemiz topraklarının bir bir yabancılara nasıl peşkeş çekildiğine! Olmayan Kürt sorunu ve demokratik açılım safsatasıyla hortlatılan PKK illetinin hain emelleri varken, değinmeyelim işçinin, memurun, çiftçinin haline! Değinmeyelim! Ülkemiz çocuklarının geleceğinin eğitim sistemi ile nasıl yok edildiğine. Değinmeyelim! Ulusal değerlerimizin nasıl yok edildiğine. Değinmeyelim! Adalet bekleyen insanlarımıza. Değinmeyelim! Ordumuzun son haline. Değinmeyelim! Rektör atamalarına. Değinmeyelim! Siyasetin nasıl kokuşmuş hale getirildiğine. Vs.vs….. Değinelim! ülkemizin son günlerde en çok milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına ihtiyacı olduğuna. Evet, maalesef bu gün basiretsiz ve çözüm üretemeyen siyaset yüzünden ülkemiz bu hale geldi. Mecliste terör örgütü PKK’nın yan kuruluşu olan bir parti üyelerinin yaptıkları insanın canını acıtıyor. Kürt şovenizm’inin bu hareketi, karışıklık ve insanların mezhepsel ve ırksal ayrışmasına zemin hazırlar. Demokrasinin nimetlerinden hainlerin faydalanması ve bu güne kadar onlara verilen tolerans toplumun gerilmesine ve belki de önüne geçilmeyecek olayları yaratır. Benim anlamadığım ise! Nasıl olurda koskocaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti terör örgütünü yok edemez? Türk Ulusu çözüm istiyor! ÇÖZÜM; Komşularımız için demokrasi havariliğinden çıkarak, kendi iç sorunumuz olan PKK’nın yok edilmesi, ancak istikrarlı, ciddi adımlarla ordumuz tek yetkili kılınarak, güçlü donanımla yani ordunun güçlendirilmesiyle olur. Türk milleti; vatanına, bayrağına ve ulusal bütünlüğüne sahip çıkan her kim olursa olsun (şimdi ki tek sorumluluk iktidar ve bütün siyasilere düşüyor) bağrına basacak ve şanlı Türk tarihinde yerini alacaktır. SON SÖZÜM: Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır. 07.09.2012

25 Ağustos 2012 Cumartesi

KÜRT ŞOVENİZMİ!

Ülkemizde arka arkaya acı kayıplar yaşanırken, siyasi irade olarak bilinen yetkililerin açıklamaları tamamen insanı rencide edici ve hırpalayıcı! Vatandaş adeta şok edilmiş vaziyette ölümleri nerdeyse kanıksamış durumda! Ateş düştüğü yeri yakıyor ve ağıtlardan başka yapacağı bir şey yok ailelerin. 2010 yılında Irak’ta Kürt devleti kurulmasının ardından PKK, Kürt açılımı sayesinde 30 yıllık ihanet tarihinin en güçlü anlarını yaşıyor. Suriye ile olan sorun da bunları tetikler vaziyette! PKK’nın yaptığı eylemler, açıkça ülkede güven bunalımı yaratarak halk arasında infial yaratmaktır. PKK’nın uzantısı olan BDP kendi hedef ve amaçlarını gerçekleştirmek için Türkiye’de bir iç savaş ortamı yaratmaya çalışmaktadır. BDP’li vekillerin teröristlerle sarmaş dolaş objektiflere poz vermeleri açıkça terör örgütü’ne destek verdiklerini göstermektedir ki ‘biz başarıya doğru gidiyoruz’ niteliğindedir. Bu hareket Kürt şovenizmi değil de nedir? Şovenizm, herhangi bir şeye olan aşırı, nedenli veya nedensiz oluşan bağlılıktır. Sıklıkla karşı gruba olan nefret ve kötü niyet duygularını da beraberinde getirir. Kürtlerin Türkleri düşman görmeleri Türk şovenizmini yaratır ve ülkenin kaosa sürüklenmesine sebep olur. Şovenizm sadece kitle kıyımlarının ve toplu mezarların yol açıcısıdır. İşte bizim için terörden bile tehlikeli bir durum budur. Kürt milliyetçiliğini hortlatan mecliste olan, bölücülüğe hizmet ederek ekmek yediği, belki hayallerinde bile göremeyecekleri Türk Ulusunun temsil yerine gelen ve bizlerin yani Türk Ulusunun vergileri ile (kim vatana ihanet ediyorsa haram olsun) beslenen bu kişiler ülkemize ve masum olan Kürt halkına en büyük zarar verdiklerini unutmasınlar! Toplum olarak canımız acıyor! Feryatlar dağları deliyor. Birileri ise kanla besleniyor. Etnik kökeni, mezhebi ne olursa olsun verilen şehitler bu ülkenin evlatları, ağlayan analar-babalar bu ülkenin vatandaşı! Fakat bazı şeyleri belirtmeden geçemeyeceğim; -Yok öyle sadece taziye bildirmek! Sadece bu toprağın gariban insanları vatani görevini yapacak yok öyle bir şey! Kim hangi makam ve mevki de olursa olsun, dünya kadar malı da olsa vatandaşlık görevini yapmalıdır. Askerlik görevinden paralı olanlar kaçamaz. Bu, sosyal devlet ve sosyal adalete aykırıdır. Hele onlarda gariban Mehmetlerin yanına bir gönderilsin bakalım terörün bitirilmesi için nasıl çaba harcanacak. -Karar mekanizmalarında olanlar, konuşulacak kelimelerini dikkatle seçmelidirler ki insanlar incinmesin! Güvensizlik ortamı toplumu uçuruma doğru sürükler. -Neredeyse herkes terör uzmanı oldu çıktı ama vatandaşın çığlığını duyan yok! -Terörün bitirilmesi isteniyor ama geçmişte yapılan hatalarla bu düzeye gelen terör, taviz verilmeden güçlü bir iradeyle ve terörle mücadelede uzman kadroların tam teçhizat ve yetkiyle donatılarak yok edilebilir. İşte o zaman bu halk iktidarın sonuna kadar yanında olur. SON SÖZÜM: Bu ülke kolay kurulmadı. Kardeşçe yaşamak varken nedir bu ayrım? Emperyalizmin oyununa gelmeyelim…. 25.08.2012 Nermin AYDINLI

14 Ağustos 2012 Salı

Yok öyle bir şey!

Ülkemizde neler oluyor hep bunu soruyoruz? Gündem hızla değişiyor ve bizlerde olup biteni takip de zorlanıyoruz. Balık hafızalı demeyelim de olanları çok çabuk unutma gibi bir özelliğimiz var diyelim! Suç kimin? Bizlerin mi, yoksa gündemi meşgul edenlerin mi? Her neyse öyle veya böyle günler geçip gidiyor. Kimi olanlara tepki veriyoruz, kimisini de öyle doğal karşılıyoruz ki bazen şaşırmamak elde değil? Bir bir şehit cenazeleri gelmeye devam ediyor, feryatlar dağları deliyor, rutin taziyeler ve söylemlerin sonunda ateş düştüğü yeri yakıyor! Vatan uğruna kara toprağa düşmüş gencecik insanların hayat hikayeleri ise yürekleri dağlıyor! Yaşamakla yaşamamak arasında olan bu yaşamların arkasında bırakılan sadece yoksulluk ve ölüm! Minnet duyulması gerekirken, en yetkili ağızdan ‘bir kaç Mehmet öldü’ diye çok basite indirgenmesi ise hakikaten akıllara ziyan değil de nedir sizce? Hem ölüm basitleştirilecek, hem de yaşamlarının baharında vatanı için gözünü kırpmayan Mehmetçiklerimiz neredeyse çapulcularla aynı kefeye konulacak. Acıları ile baş başa kalan insanların yürekleri bir kez daha dağlandı! Yırtık ayakkabı, teneke ev sadece ölüm onlara mı sorarım size? Neden villalardan, köşklerden ağıtlar yükselmiyor. Yok öyle bir şey! Yaşanamayan bu hayatların arkasında zevki sefada yaşanacak, sonra bir kaç diye basitçe geçiştirilecek! Yok öyle bir şey! Gönderin sizler de evlatlarınızı da bir kaç Mehmetlerin arasına o zaman bu sözler söylenebilecek mi sorarım size? Yok öyle bir şey! Daha 16’sında çocukken çocukları ile baraka da yaşamaya çalışacak ve acılarına saygı duyulmayarak bir kaç Mehmet denecek yok öyle bir şey! Her şey o kadar basit değil! Kim ne olursa olsun herkes ağzından çıkanı tartıp, biçerek konuşmalıdır. Çünkü akil kişilerce söylenecek her bir söz toplumu ilgilendirir. Toplumsal bir sorun olan terör bu kadar basit görülemez. Çözümünü halk bekler. Sizden istenen sadece halkın sorunlarına çare bulmaktır. Sizlerden isteğimiz; Ordumuz daha fazla yıpratılmadan, ülke savunmasında tam yetkili kılınarak, iktidarıyla, muhalefetiyle insanları germeden ülkemize biran evvel huzur ve barışın gelmesidir. 14.8.2012 Nermin AYDINLI